EvTcmVl. deli degilim 9827179 1124 36 bir fazıl hüsnü dağlarca şiiri. söyle sevda içinde türkümüzü aç bembeyaz bir yelken neden herkes güzel olmaz yaşamak bu kadar güzelken? insan dallarla, bulutlarla bir, aynı maviliklerden geçmiştir insan nasıl ölebilir yaşamak bu kadar güzelken? bu da bestelenmiş hali fizy yerli ve yabancı milyonlarca şarkıyı tek tıkla fizy'de dinle. ister web'de, ister mobilde. fizy Molla Cami Instagram Facebook Twitter Bölümler Kategoriler Konular Üye Girişi İletişim Forumlar › Tarih kültür sanat › Edebiyat › Şiir › Şairlerden şiirler › söyle sevda türkümüzü Söyle sevda içinde türkümüzü Aç bembeyaz bir yelken Neden herkes güzel olmaz Yaşamak bu kadar güzelken? İnsan dallarla. bulutlarla bir, Aynı maviliklerden geçmiştir İnsan nasıl ölebilir Yaşamak bu kadar güzelken? Fazıl Hüsnü Dağlarcapaylaşım için teşekkürler aktarcıgözlerine sağlık kardeşimŞairlerden şiirlerKonularesintilerSakarya türküsüenkaz altında..LEYLA İLE MECNUN ŞİİRLERİNDEN BÖLÜMLER / Sezai KarakoçTakvimdeki DenizNe Giysek Yakışmıyor Hüzünden BaşkaAğlayan GüvercinAçıl Kızım Utanma bu Devrin ModasıdırBunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda gazisi SEYİT ONBAŞI İçerik Anasayfa Kuran-ı Kerim Kuran ve Hadis Online Kitaplar Soru ve Cevaplar İslami Kariyer Sayfalar Kadın Penceresi Uzun Hayat Temiz Hikayeler Bilim Vadisi Eğitim Sayfası Yemek Tarifleri Sözlükler Rüya Tabirleri İsimler ve Ebced Osmanlıca Yazılışı Lugat Sağlık Terimleri İlahiler Forumlar Forumlar Bölümler Kategoriler İletişim Üye Girişi Ne güzel demiş Özdemir Asaf; "Her aşkın bir öyküsü vardır ama her aşkın bir şiiri yoktur" derken. Lakin şiire dönüşmese de insanı damardan vuran aşk öyküleri de yok değil. Karadeniz'de gezerken akıllara seza bir sevda hikâyesi derledim örneğin. Ordu'nun Okçulu Köyü'nde yaşayan 46 yaşındaki Makbule Memiş ile 54 yaşındaki eşi Şenol Reis'in bu hikayesi, en güzel aşk romanlarına bile taş çıkartır valla da. Az aşağıya yazacaklarımı okursanız siz de ayağa kalkıp saygıyla alkışlayacaksınız bu sevdanın taraflarını eminim. Vurgun yemiş yürekler 16 yaşında Fatsa'dan gelin giden Makbule Teyze, koltuk çıkmış hayat arkadaşına, yüzme dahi bilmemesine rağmen balıkçılığı öğrenmiş eşinin yanında. 7 yıl öncesine kadar da Şenol Reis'le birlikte ağ atmış Karadeniz açıklarında. Şenol Reis salyangoz avlarken vurgun yiyip de sakat kalınca, göstermiş mangal yüreğini, almış teknenin dümenini eline, yıllarca balığa çıkmış tek başına. Üç kez denize düşüp azgın dalgalarla boğuşan Makbule Teyze, bir keresinde de 6 aylık hamileyken, boğulma tehlikesi atlatmış. Miçoydu hostes oldu 6 çocuğunun ekmeğini denizden çıkartan mücadeleci çift, bu yıl Makbule Teyze'nin 'emekliye' ayrılıp görevi askerden yeni gelen en büyük oğluna devretmesiyle, yine omuz omuza vererek birlikte çalışmaya başlamış. Birkaç yıl önce aldıkları Çin malı minibüsle, cuma günleri Medreseönü ile Yalıköy beldeleri arasında dolmuşçuluk yapan 'Şenol Reis ve miçosu' şimdi de 'Kaptan Şenol, Hostes Makbule' olarak göreve devam ediyor. Karada ve denizde Haftada bir dolmuşta, "Ücretler lütfen" deyip para toplayarak eşine yardımcı olan Makbule Teyze, ara sıra da oğlunu teftişe çıkmak için denize açılmayı ihmal etmiyor. Bir yandan da "Artık kıyı kaptanı oldu" dediği eşi Şenol Bey'e evlerinin alt katındaki ağları tamir etmede yardımcı oluyor. 7 yıl önce Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın kurslarına katılarak aldığı su ürünleri ruhsat tezkeresiyle Ordu'nun ilk sertifikalı kadın balıkçısı da olan Makbule Teyze, neşeli kişiliğiyle etrafının sevgilisi olmuş köyde. "Fatsalı'yım ben. Evlendikten sonra öğrendik bu sanatı. 45'imizden sonra da muavinliği öğreniyoruz. Hayat müşterek, geçim derdi işte" diyor. Çukura düştü 40 yıl boyunca ekmeğini denizden kazanan ancak salyangoz avlamak için daldığı koyun açığında vurgun yedikten sonra sinir sıkışması nedeniyle sakatlanan Şenol Reis, "Biz ölümden korkmayız. Denize dalınca ölümü değil parayı görmek zorundayız. Fakir insanlarız çünkü. 120 metrelik hortumla daha derin bir çukura düştüm, vurgun yedim. Sinir sıkışmasıyla birlikte bel fıtığı ve kalp büyümesi başladı. Hiç eğilemiyorum" diye konuşuyor. Salyangoz düşleri Eşinden bahsederken çakır gözlerinin içi gülüyor ve "Bunca yıllık dostum deniz bana kazık attı. Makbule'nin neşesi ve fedakarlığı sayesinde ayakta kaldık. 6 çocuğumuzun karnını doyuramazdık yoksa. Makbule benim koltuk değneğim oldu. Abdest alırken bile ayaklarımı o yıkıyor eğilemediğim için. Oysa eskiden gece balığa çıkıp gündüz 200 kilo salyangoz çıkartıyordum" diyor... Yasal Uyarı Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın. Nöri Kantar Londra'da 13 Şubat 2013, Çarşamba Tekin Akmansoy'la giderek aile dostuğuna sonra da ağabey kardeşliğe dönüşen tanışıklığımız 1981 yılında, Londra'da... Boksörün köfteci hali 28 Ekim 2012, Pazar Üsküdar İmrahor'da cadde üstünde, İmrahor Camii'nin hemen yanında, 4-5 masası olan ufak bir köfteci. Nakliman Köftecisi'nin... Bakan, Başkan ve Roman 21 Ekim 2012, Pazar Bir eski zamanlarda, hani ben diyeyim 15 siz deyin 20 sene önceleri falan kızıp köpürenim bol olurdu. Niye? Romanları... Gemiyi alan Üsküdar'ı geçecek 01 Ekim 2012, Pazartesi Şu fotoğrafını gördüğünüz geminin cüssesini, ihtişamını iyi gözleyin lütfen. Küçük bir Boğaziçi tur kaçamağı yaptığım... Köprüden geçti Neşet 26 Eylül 2012, Çarşamba "Sazını çalarken kendinden geçen Gönülden gönüle kapılar açan Aşkın dolusunu nefessiz içen Gönül delisini neyledin... Fazıl Hüsnü DağlarcaSöyle sevda içinde türkümüzü Aç bembeyaz bir yelken Neden herkes güzel olmaz Yaşamak bu kadar güzelken? İnsan, dallarla, budaklarla bir Aynı maviliklerden geçmiştir. İnsan nasıl ölebilir, Yaşamak bu kadar güzelken? Fazıl Hüsnü Dağlarca Puan / 48 Oy 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Arkadaşına Gönder Yazdır Hata Bildir Bu şiire link vermek isterseniz aşağıdaki linki kullanabilirsiniz Bu şiire bir forumdan link vermek isterseniz aşağıdaki linki kullanabilirsiniz Almanya'daki ilk yıllarımda, Almanlar hiç üzülüp ağlamazlar sanırdım. Ulu orta ağlayan bir Alman'a rastlamayışımın da etkisi vardı belki bunda. Varsıl bir ülkenin gönençli insanları ne diye ağlayacaklardı ki hem! Ağlamanın, dövünmenin, umarsızlıkların salt yoksul coğrafyaların insanlarına özgü olduğunu düşünürdüm... Zaman içinde taksi sürücülüğünün keskinleştirdiği gözlerle bakınca gördüm ki, varsıllık da her derdin umarı değil. Gamsız, duygusuz, ağzı ağzına kavuşmaz sandığımız Almanlar dahi kederleniyorlar, içleniyorlar, ağlıyorlar. Fakat, acılarını da tıpkı sevinçleri gibi gürültüsüzce, içten içe yaşıyorlar. Kuşkusuz, savaşın büyük yıkımlarının, yakın tarihte işledikleri ağır insanlık suçlarının ruh dünyalarındaki derin etkilerinden de kaynaklı bu ölçülülükleri... Kuzeybatı Hastanesi'ne müşteri getirmiştim. Ön camdan vuran yaz güneşi dilimi damağımı kuruttu. Hazır boş park yeri bulmuşken hastanenin büfesinden bir koşu su alayım diye girdim içeriye. Doktorlar, hemşireler girişteki ilan levhasının önünde merakla öbek olmuşlar, levhanın en üstüne raptiyelenmiş beyaz bir mektup kağıdını okuyorlar. Okuyup bitirenin yüzünü hüzün kaplıyor, nemli gözlerini yanındakinden gizleyerek usulca ayrılıyor hasır levhanın önünden. Onca yıldır girer çıkarım bu hastaneye. Daha önce rastlamadığım bu durum merak uyandırdı bende. Su içmeye dahi vakit bulamayan onca doktorun, hemşirenin ne işi vardı burada? Gidip suyumu aldım büfeden. Geri döndüğümde, beyaz önlüklü son iki doktor da söngün bakışlarla üroloji bölümüne doğru uzaklaştılar. Levhanın önünde bir başıma kaldım. Raptiyelenmiş kağıt sıradan bir duyuru değildi, bir teşekkür mektubuydu. Sağ üst köşesinde, masum yüzlü, gözlüklü bir kadının fotoğrafı vardı. Bu hastanede yenice ölmüştü. Taze acısının etkisiyle duygulu bir teşekkür mektubu yazmıştı kadının kocası hastane çalışanlarına. Karısına yangılı bu koca, sadece teşekkürünü değil gözyaşlarını da işlemişti dağınık satırlarına... “Yıllarca süren mücadelenin, aylarca süren ıstırabın, haftalarca süren umudun, günlerce süren çaresizliğin ardından sevgili karım Heidi, 4 Ağustos 2018'de öldü. Kırk yıl, yedi gün süren mutlu evliliğimiz son buldu. Ona daha fazla yardım edemedim, umar olamadım. Acı içindeyim... Yıllar boyu büyük mücadeleler verdi, son aylarında dayanılmaz sancılar çekti. Gücü, kuvveti tükendikçe, iştahı da kayboldu, hiç yemek yiyemez oldu. Gününe anlam katan yemekler, sevdiği şaraplar gibi yaşam istenci de çekilip gitmişti artık hayatından... Öğretmenliği süresince insanlarla kurduğu sağlam dostluk köprüleri, kültürel birikimi, öğrencileri ve meslektaşları arasında hep hayranlık uyandırırdı. Ders yılı sonunda öğrencilerinden aldığı övgü dolu mektuplar, güzel 'karneler', onun ne denli sevildiğinin kanıtıydı. Mesleğinde daha iyi şeyler yapabilecekken, önce süreli, sonra da süresiz olarak ayrılmak zorunda kaldı okulundan... Yıllarca anne babasını da, bakıma muhtaç kardeşini de hiç yalnız bırakmadı, özenle, sevgiyle ilgilendi, fedakarca yoldaşlık etti onlara. Çok konukseverdi. Ustalıkla hazırladığı eşsiz lezzette yemekleriyle konuklarını şaşırtır, etkilerdi... Bana ondan kalanlar; onunla geçirdiğim güzel yılların anıları, üstümden hiç eksiltmediği sevgi dolu ilgisi, güzelim yemekleri ve onca yıl güler yüzle bana katlanışı... Bunları benden ölüm bile alamayacak! Yakınımızdaki, uzağımızdaki tüm dostlarımıza, komşularımıza, zor günlerimizde bize verdikleri destek için minnettarım. Başta Kuzebatı Hastanesi olmak üzere, sağaltım için yıllarca gittiğimiz diğer hastanelerin aşağıda isimlerini andığım iyi yürekli, yetkin doktorlarına, yardımsever hasta bakıcılarına yürekten teşekkür ediyorum. Hans-Georg L.” Danışmada oturan görevliyle tanışıyorduk. Gizli sayılamayacak bu mektubun bir kopyasını alıp alamayacağımı sordum. Çekmecesinden mektubun tıpkı basımını uzattı. İlk isteyen ben değilmişim demek ki. “Sevgi dolu bir çiftti; yıllarca gele gide bütün personelle dost olmuşlardı, genç kadının ölümü bizleri de çok üzdü.” dedi. Taksimin torpido gözünde Frankfurt'u epeyce dolaştı bu hüzün dolu mektup. Taksi duraklarında meslektaşlarıma, bazı eski müşterilerime bu duygulu mektubu okuttum. Yaşam yoldaşının ölümüyle sarsılan sadık bir eş, duyduğu acıyı, yaşamlarına ağmış güzelliklerle sarmalayıp hüzünlü bir sevda türküsü gibi duyumsatıyordu bizlere. Saklamaya değer bir mektuptu. Çağrıştırdığı bir şiirle birlikte belgeliğime özenle yerleştirdim mektubu... Söyle sevda içinde türkümüzü, Aç bembeyaz bir yelken Neden herkes güzel olmaz, Yaşamak bu kadar güzelken? İnsan, dallarla, bulutlarla bir, Hep o maviliklerden geçmiştir İnsan nasıl ölebilir, Yaşamak bu kadar güzelken? Notlar Kuzeybatı Hastanesi, Krankenhaus Nordwest Frankfurt - Nordweststadt semtinde büyük bir hastane. Şiir “Söyle Sevda İçinde Türkümüzü” Fazıl Hüsnü Dağlarca.

söyle sevda içinde türkümüzü şiiri