Uğural Vantholft, Çanakkale Savaşı hakkında yerli yabancı kaynaklardan oluşan kapsamlı kütüphaneye sahip tek isim.
MargaretHughes Margaret Hughes ( 1645 – 1 Ekim 1719) İngiltere'de sahneye çıkan ilk kadın oyuncudur. Hughes Othello oyunund Read More. 5 Ocak 1809. Çanakkale Antlaşması Kale-i Sultaniye Antlaşması Kısa Tarihi Olaylar.
13 Kasım 2010 12:35. TURANNN06. Çanakkale Savaşında Kaybolan İngiliz Kraliyet Alayı (Norfolk Alayı) 10 Ağustos 1915 Çanakkale Boğazı sanki bir Cehennemdi. Parçalanmış cesetler , kan kokusu ve yanan vücutlar, siperler sanki bir fırın gibi. İngiliz askeri, tarihin en büyük yenilgilerinden birine adım adım yaklaşıyor.
Sosyalmedya üzerinden sorulan ilginç sorular ve onlara gelen bir o kadar ilginç yanıtları sizler için derledik. Detaylara haberimizin devamından ulaşabilirsiniz. Kimisi İbrahim Tatlıses ile garip olaylar yaşarken kimisi de Bülent Ersoy ile garip bir an yaşadı. Bir vatandaşın Twitter üzerinden "Ünlülerle en saçma anınız
Çanakkale Muharebeleri sırasında 56.000 vatandaşımız savaş anında, 21.000 vatandaşımız ise hastanede şehit olmuştur. Yani toplamda 77.000 şehit verilmiştir. Yaralı, kayıp ve
Tarihin en kanlı zaferi. Çanakkale Cephesi, dünya diplomasisinin kasvetli bulutlarla kaplandığı 1900'lü yılların başlarında patlak veren I. Dünya Savaşı'nın bir cephesi olarak açıldı. İtilaf Devletleri Türk tabyalarının tamamen etkisiz hale getirildiğine inanarak 18 Mart 1915'te Çanakkale'den geçme girişimini başlattı.
kaNkf3. Çanakkale Savaşı'nda inanılmaz olay! bu sır hala çözülmedi Yaşanan bazı olaylar dünyada hala gizemini korumaya devam ediyor. Yaşanan hadiselere bilim tarafından da somut bir açıklama getirilemeyince bu olaylar paranormal halini aldı. TUHAF AYAK İZLERİ 1855 yılının Şubat ayında İngilterenin Güney Devon kentinde tuhaf ayak izleri keşfedildi. Bu izlerin kime veya neye ait olduğu belirlenemedi. Fakat bazı köylülere göre bu izler şeytanın ayak izlerinden başka biR şey değildi. bilim insanları ise bu görüşü tamamen reddediyor ve şu soru ortaya çıkıyor Bunlar Kimin Ayak İzleri ? Kardaki ayak izlerinin her biri at nalı şeklindeydi. Fakat izler evlerin damlarında da görülmüştü. İzler tek bir hat üzerinde devam ediyordu. İzleri bırakan her neyse önüne hiçbir engel tanımadan tek bir hat üzerinde devam etmişti. Bir Devon papazı ve doğabilimcisi izlerin arkasında şeytanın olduğu görüşünü yalanladı fakat açıklayamadığı şeyse karanlıktan seher vaktine kadar 120 km yürüyen, damlara tırmanan ve ot yığınlarının içinen geçen hayvanın hangisi olduğuydu. Siz ne düşünüyorsunuz ? KELLY HOPKINSVILLE OLAYI 1955 yılında Kentucky Hopkinsville'de bir Ağustos akşamında Sutton ailesi sakin bir yaz akşamı geçiyorlardı. Ailenin bir de misafiri vardı Billy Ray Taylor. Taylor saat 19 sularında bahçeye su içmeye çıktı. Su içerken 500 metre ilerde ağaçların arasında parlak bir yaratık girip olanları anlattı fakat ona gülüp geçtiler. Daha sonra evin köpeğinin yüksek sesle havlamasının üzerine evin iki büyük erkeği Sutton ve Taylor silahlarını kuşanıp dışarı çıktılar. Ağaçların arasından onlara doğru gelen sanki teslim olmuş bir biçimde ellerini havaya kaldırmış bir yaratık ortaya çıktı. Dehşete kapılıp 5 metre kala ateş ettiler ve yaratık ters takla atıp ormana kaçtı. BATAKLIK CESETLERİ 1640 yılının bahar aylarında Schalkholzer Batakllığında bir bataklık cesedi bulundu. Adam bataklık tarafından mükemmel bir şekilde korunmuştu. Adamın üzerinde yapılan incelemelerde öldürülmüş olduğu ortaya çıktı. dar iyi korunabilmişlerdi ? Yoksa kaza ve cinayet bunları açıklamaya yeter miydi ? Bataklık cesetlerinin bu kadar iyi korunmasının sebebi olarak bataklık yosununun turba oluşturması gösterilebilir. Bu da bakterilerin üreyememesi ve organik maddelerin aynı zamanda bataklık cesetlerinin bataklık yosunları tarafından bakterilerden korunmasını sağlamaktadır. Bataklık yosunları ölünce turbaya dönüşür ve cesetler biriken tabakaların altında kalır. Son yıllarda bahçelerde turba kullanılması ve son yüzyıllarda turbanın yakıt olarak kullanılması sonucu bataklık cesetleri gün ışığına çıkmıştır. Fakat niçin öldürüldükleri hala gizemini korumaktadır. Winchester Gizem Evi ünlü bir perili evdir. Winchester'e karısı Sarah tarafından yaptırılmıştır. Kocasının ölümünden sonra Sarah spitularizmin gelişiminden etkilenmiş ve kendisindede paranormal yetenekler olduğunu sezmiştir. Sarah Santa Claradaki evi satın aldığında ruhların rehbeliğinde çalışmaya başlanıldı ve 38 yıl boyunca yani ölümüne kadar devam içinde dolaşan adamların sesi duyulur, fısıldaşmalar duyulur, kapıların açılıp kapandığı tokmaklarının kendiliğinden döndüğü görülür ve her tarafta pişen bir yemeğin kokusu bu aktiviteler, gerek görevli bekçiler gerekse kameralar tarafından bizzat tespit edilmiştir. 1957 yılında rusların Antartika'da Vostok isimli bir araştırma merkezi kurması ve 1970 li yıllarda yapılan radar taramalarıyla merkezin kurulduğu buzun altında dev bir göl keşfettiler. Gölün sıvı halde ve donmamış durumda olduğu ve 13 bin ila 14 bin yıldır orada donmuş durumda olduğu belirtildi. Bu yüzden Vostok Gölü akıl almaz bir karışımı barındırıyor Dış dünyadan tamamen izole olmuş bir eko sistem, su, ısı, gazlar, ve hali hazırdaki biyolojik aktivite. 2002 yılında Ulusal bilim Kuruluşu robot bir sonda ile göle dalmayı planladığını duyurdu. Fakat Amerikalı Uzmanlar yaptıkları araştırmalarla çıkardıkları "gölün altındaki" yerçekimi, manyetizma ve termal aktivitelerin bulunduğu haritalarda gölün güneydoğu kıyısında manyetik anormallikler tespit ettiler. Bu anormalliklerin doğal bir oluşumdan kaynaklaıyor olabilirdi. Bu anormalliklerin açıklandığı sırada gölün hemen üstünde ufo görüldüğü söylentisi yayılmaya başladı. Fakat asıl tuhaf olan ufonun görüldüğü söylenen yerde olağanüstü kum tepecekleri keşfeden bir Rus bilim adamınında aralarında olduğu 3 bilim adamı son 2 sene içerisinde orda ölmüştü. Tuhaf olayların güney bölgesinde devam etmesinin sonucunda göle sonda ile dalma girişimi iptal edildi. Dünyadaki en büyük gizemlerden bir tanesi de hiç bir sebep yokken kendiliğinden yanan insanlardır ve ilginçtir ki insanın kemiklerinin bile kül haline dönüştüğü bu yanma olayında yanan insanın etrafındaki eşyalara hiçbir zarar gelmemektedir. Kendiliğinden yanma olayları incelendiğinde insanların kafasında birçok soru işareti bırakıyordu. Olayların diğer bir ilginç tarafıysa yanan insanların hiç ses seda çıkarmadan ve direnmeden yanmalarıydı. Kendiliğinden yanma olaylarında yanma olayı içten dışa doğru olmaktadır yani bir iç ısısı ve ateşle yanma olmaktadır. Fakat normal yanma hadisesi dıştan içe doğru olur. Bu gizemin perde arkası günümüzde bile gün yüzüne çıkamamıştır. 1947 yılının Haziran ayında Endonezya'nın Sumatra açıklarında seyreden kargo gemisi "SS Ourang Medan"dan tehlike mesajları gelmesiyle başlayan olaylar büyük felekatle sonuçlanmasına rağmen hala sır perdesi aralanamamıştır. Gemiden "Kaptan Dahil Tüm Mürettebatımız Öldü" şeklinde yardım ve tehlike mesajlarının gönderilmesinin ardında "Ölüyorum" şeklinde ikinci bir mesaj gönderimiştir. Yardım çağrısını alan "Silver Star" adlı gemi koordinatlarını değiştirip SS Ourang Medan a yardım etmeye gitmiştir. Gemiye ulaştıklarında bir köpekte dahil olmak üzere sadece cesetlerle karşılaşmışlardır. Mesajı gönderen adamı da haberleşme odasında ölü olarak bulmuşlardır. Olayı tuhaf yapan tüm cesetlerin elleriyle yukarıyı işaret etmiş olmaları, ağızlarının sonuna kadar açık ve dişlerinin korkudan sonuna kadar sıkılmış ve gözlerinin faltaşı gibi açık olmasıdır. 10 Ağustos 2015 tarihinde Çanakkale Savaşı sırasında yenilgiye uğrayacağını anlayan ingilizler yeni bir tabur askeri Çanakkale'ye getirdi. Bunlar Norfolk alayı askerleriydi. Tekke ve Kavaktepelerine bir gece karanlığında saldırmayı çare gören İngilizler tepenin yamacına kadar gelip şafak sökerken saldırmayı düşünüyorlardı. Fakat Türkler ingilizleri tuzağa düşürdü ve ingilizler ancak 900 metre ilerleyebildi. Tüm taburlar Türklerin direncini hafife almıştı ve hiç ilerleyemiyorlardı fakat 5. Norflok taburunun önünde pek bir direnç sergilenmiyordu bu yüzden ilerlemeye devam ettiler. 22 kişilik bir Yeni Zellanda sahra birliğinin gözler önünde tepeye yürümeye başladılar. Tepenin üzerinde beyaz bir ekmek somunu biçiminde bir bulut vardı ve askerler bulutun içine girdiler. Son askerde bulutun içine girdiğinde bulut, sanki kargosunu almış gibi yükselmeye ve rüzgarın aksi yönünde ilerlemeye başladı. Etrafta aynı biçimde bir kaç bulut daha vardı onlar rüzgara rağmen kımıldamıyordu. Sanki diğer bulutu kollyorlardı. Buluta giren askerlerin hiçbiri bir daha görülmedi. İçinde Alber Einstain dahi bulunduğu deneyin sonu felaket ile sonuçlanmıştır. 22 Temmuz 1943 yılında gerçekleştirilen deneyin amacı USS Elridge adlı gemiyi elektromanyetik alan oluşturup gemiye gelen ışığı kırarak optik görünmezlik sağlamaktı. Fakat olay hiç de öyle gelişmedi. Deney başladığı anda yeşilimsi bir sis gemiyi örtmeye başlamış daha sonra gemi ortadan kaybolmuştu. Her şey planlandığı gibi gidiyordu. 15 dakika sonra jeneratörler kapatılıp geminin geri gelmesi emri verildiğinde jenaröterler kapatıldı, yeşilimsi sis tekrar ortaya çıktı ve gemi geri geldi. Fakat birşeyler ters gidiyordu. Bu sefer mürettebatın başı beladaydı. Bazıları ortadan tamamen kaybolmuştu, psişik yetenekleri gelişen denizciler oldu sokakta yürürken aniden kaybolan ve sonra tekrar ortaya çıkanlar oldu. Ortadan kaybolan insanların bazıları giysinin olmadığı bir yere dokunulması sonucu geri gelebiliyordu fakat bazıları ortadan kayboldu ve bir daha geri dönemedi. Olaydan sağ kurtulan bir denizci ise asla eski haline dönemedi tamamen aklını yitirdi. Bu olayın sonunda Einstain deneyin planlarını yakarak "Bu deney tüm insanlığın kaderini değiştirecekti. " demiştir. Amerika bu deneyin yapıldığını reddetmiş fakat deney amerikan gizli servisinde Rainbow Project adıyla yer almıştır. Siz ne düşünüyorsunuz ? Sizce geleceğin bir hayali olan ışınlanma 1943 te istemeden gerçekleştirildi mi ?
Bu yazımızda, Koca Seyit’in Çanakkale Savaşında Yaşadığı İlginç Olay Nedir Kısaca bu konuda sizlere bilgiler vereceğiz. Çanakkale Savaşı, Türk milleti için adeta bir ölüm kalım savaşı olmuştur. Bu dönem içerisinde uzun yıllardır Osmanlı İmparatorluğu’nu işgal ederek onu kendi aralarında paylaşmak isteyen düşman kuvvetleri, birlik olarak Osmanlı üzerine taaruza geçmişlerdir. O zamanlarda ekonomik, teknolojik olarak büyük zorluklar içerisinde bulunan Osmanlı’nın bu savaşta zafere ulaşması neredeyse imkansız görünüyordu. Ancak Türk insanının kalbindeki vatan aşkı ve Allah sevgisi, bu savaştaki belirleyici etkenlerden bir tanesi olmuştur. Vatanımızın var olmak ya da yok olmak savaşı olarak nitelendirilecek Çanakkale Zaferi de, insanlarımızın göğsündeki imanının ne denli kuvvetli olduğunu gösteren pek çok efsaneyle doludur. Bu efsanelerden bir tanesi de, Koca Seyit’in efsanesidir. Seyit Onbaşı, Çanakkale Savaşı esnasında görev almış bir askerdir. Savaş esnasında boğazlara yanaşan muazzam düşman zırhlılarına karşılık olarak Osmanlı Devleti’nin pek az topu bulunuyordu. Yani atılan her merminin, kesinlikle hedefe isabet etmesi gerekiyordu. Boşa giden tek bir mermi dahi, İstanbul’un düşmesine, Osmanlı’nın yok olmasına neden olabilirdi. Topçu bataryasında görev yapan Koca Seyit’in bulunduğu alan, bir düşman gemisi tarafından topa tutulmuştur. Çevresindeki herkesin hayatını kaybettiğini gören Koca Seyit, ”Ya Allah!” diyerek son çare olarak 250 kiloluk top mermilerini sırtlayarak silahlara yüklemeyi denemiş, nitekim başarılı da olmuştur. Yalnız başına kaldığı bataryada yaptığı atışlarda isabeti de yakalayan Koca Seyit, sırtında 250 kiloluk top mermisi ile savaşın kahramanlarından bir tanesi olmuştur. Koca Seyit’in Çanakkale Savaşında Yaşadığı İlginç Olay Nedir Adlı Yazımızla İlgili Düşüncelerinizi Yorum Kısmından Yazabilirsiniz.
Aç ve perişan halkın dişinden tırnağından artırarak devletine kazandırmak istediği ve parası peşin ödenmiş iki savaş gemisine İngilizler göz göre el koydular, tüm ültimatomlarımıza rağmen paramızı geri ödemediler ve bu gemilere daha sonra askerlerini doldurarak Çanakkale’ye daha savaş ilan edilmeden Seddülbahir’i bombaladılar ve bu sırada 86 şehit ve Yeni Zelanda’nın gençleri “Avrupa’yı Almanlardan kurtarmak ve Avrupa’nın özgür kalmasını sağlamak” propagandasıyla toplanmışlardı, bu gençler daha önce Gelibolu denilen yerin adını bile çıkarma için savaşa giden bir Avustralya askerine nereye gittiğini soran bir yaşlı adama “Türkler buraya gelip yerleşecekler, onları öldürmeye gidiyoruz” dedi, bu söz üzerine yaşlı adam binlerce kilometrekarelik çöle doğru baktı ve “Eee gelsinler ne olacak ki burada yer çok” “Cihad” ilanını duyan ve Avustralya’da yaşayan iki zenci Müslüman, Türklerle savaşa giden birliğe ateş açtı ve orada şehit edildiler, orada bulunan ve olayı yaşayan Avustralyalılar bu olayın nedenini uzun süre donanması Gelibolu öncesi 200 yıldır hiç yenilmemişti, dünyanın gelmiş geçmiş en iyi donanması olarak biliniyordu. Bu donanmanın bayraklarını gören Türklerin topukları yağlayıp kaçacaklarını düşünüyorlar, daha da trajik olanı bu düşünceye saplantı derecesinde donanması seksen parça gemiyle boğaza saldırdı. Gemilerden birinin adının “Agamemnon” du. Aynı zamanda Agamemnon, binlerce yıl önce Truva’ya saldıran Yunan ordusunun kalleşçe yöntemler kullanan komutanının sabah saatlerinde girdikleri boğazı ellerini kollarını sallayarak, canlarının istediği her yeri bombalayarak geçebileceklerini zannediyorlardı. Komutanlar, akşam beş çayını Marmara denizinin ortasında içmeyi planlıyor, İstanbul üzerine bahisler şairleri de savaşa katılmışlardı ve bazı idealleri vardı. Bu ideallerini günlüklerinde “Lokum ve halıları yağmalamak, Ayasofya’nın çinilerini sökmek, İstanbul’un en güzel lokantalarında balık yemek” olarak Devletinin elinde sadece 26 deniz mayını kalmıştı. Bir rivayete göre Nusret gemisinin kaptanı Tophaneli Hakkı Binbaşı, mayınları nereye ve ne zaman bırakması gerektiğini bir gece önce rüyasında görmüştü. Ertesi gün gerçekten de bu mayınların hiç akla gelmeyecek biçimde Ertuğrul koyunda kıyıya paralel olarak döktü. İngilizler boğazı defalarca dikine kontrol etmelerine rağmen bu mayınları tespit edemediler çünkü Nusret’in bu mayınları son mayın kontrolünden sonra sabaha karşı boğazı geçmeye başladığında düşük top menzilli Fransız gemileri taktik gereği tabyalarımızı şaşırtmak için öncü atışlar yaptılar ve daha sonra arkalarından gelen uzun menzilli İngiliz gemilerine yol açmak için kenara kaydılar. Bu kayma esnasında kıyıya paralel yerleştirilen mayınlara çarptılar, büyük bir panik yaşandı, ortalığın karıştı, gemiler birbirine girdi, 200 yıldır yenilmeyen dünyanın en büyük donanması iki saatte dağıldı. Türkler batan düşman gemilerindeki savunmasız askerlere ateş etmeyi bıraktılar ve diğer gemilere ateş Seyit Onbaşı, Topun ağzına mermi süren vinç tesisatı bombardımanda kullanılamaz hale gelince “Ya Allah Bismillah” diyerek üç tane 275 kiloluk mermiyi tek başına arka arkaya kaldırarak yatağa sürdü ve ateşledi. Bu işlemi yapabilmesi için her defasına üç basamaklı metal bir merdivenden çıkması gerekiyordu ve üçüncü atışta İngilizlerin “Ocean” zırhlısının dümenini parçaladı. Dümeni kırılan “Ocean”ın sarhoş bir serseri gibi mayınlara sürüklendi, bir mayına çarparak havaya uçtu ve yirmi dakika içinde olayın ertesinde bölük komutanının Seyit Onbaşı’yı çağırttı, aynı mermiyi kaldırmasını istedi ancak Seyit Onbaşının bunu başaramadı. Bunun üzerine Komutanı “Bu merminin tahtadan bir maketini getirsinler, Bu yiğidin fotoğrafını çeksinler” diye emir verdi. Bu fotoğraf hepimizin çok iyi bildiği, Seyit Onbaşının günümüze ulaşan tek fotoğrafıdır. Seyit Onbaşı’nın Çanakkale’de mermiyi kaldırdığı yerde bir heykeli de Mayın gemisinin aslı yakın zamana kadar Mersin’de demirliydi ve Çanakkale Çimenlik Kalesi’ndeki Nusret Mayın Gemisi 18 Mart faciasının suçlusu olarak mayın taramacıları sorumlu tuttular. Hepsi kurşuna dizdirildi. Savaş bittikten yıllar sonra her iki ordu arşivleri açıklanıp gerçekler öğrenilince bu askerlerin ailelerinden özür dilendi, tazminat ödendi, iade-i itibar yapıldı ve şerefli birer asker olarak öldüklerini ilan ortaklığının boğazı donanmayla geçemeyeceklerini anlayınca onlara geçit vermeyen Türk topçularını arkadan ele geçirerek temizlemek için çıkarma harekatı yapmaya karar vermişlerdi. Bunun için Mısır’da piramitlerin dibinde, sömürgelerinden getirdikleri on binlerce askeri toplayıp “Nasıl olsa orada Türklerle işimiz çok kolay olacak” diyerek bu askerlere baştan savma bir eğitim vermişlerdi, burada toplanan askerler 16 farklı ülkeden gelmişti ve aralarında Müslümanlar bile bulunuyordu, daha sonra bu askerler savaş esnasında kandırıldıklarını anlayıp taraf toplanan askerlerin kayıtlarını tutan bir katibin sürekli “Australia and New Zealand Army Company/ Avustralya ve Yeni Zelanda Ordu Birliği” yazmaktan yorulmuştu ve pratik bir çözüm olarak bu kelimelerin baş harflerini alarak ANZAC kısaltmasını buldu. Bu kısaltmanın dünya tarihine oldukça başarısız bir operasyon yürüttüler. Akıntı ve hava durumu dahil yaptıkları hiçbir hesabın tutmamıştı, aralıklarla çıkmaları gereken geniş kumsala değil, dar bir koya ve kalabalık bir şekilde çıkmak zorunda kaldılar, karşılarında ise Ezineli Yahya Çavuş ve 62 kişilik takımı dışında hiçbir birliğimiz ordusunun başındaki Alman Liman Von Sanders Paşa’nın çıkarma beklenen bölgeleri kasıtlı olarak yanlış hesapladığı, İngilizleri ve Türkleri olabildiğince birbirine kırdırarak İngilizlerin dikkatini bu bölgeye çekmeyi, bu sayede Avrupa’da savaşan Alman askerlerinin karşısında daha zayıf bir askeri güç olmasını ve Alman birliklerini rahatlatmayı amaçladığı düşünülmektedir. Bu iddia ispatlanamamış olsa da, tüm savaş boyunca Liman Paşanın hiçbir askeri tahmininin tutmamış olması ciddi şüphelere yol açmıştır ve beklenmediği için küçük bir takımdan başka hiçbir askeri birliğin bulunmadığı koya çıkan 4000 İngiliz askerine Yahya Çavuş ve arkadaşları, eski tip piyade tüfekleriyle 18 saat boyunca karşı koydular. Mermi israfı yapmamak için asla tek dolaşan hedeflere ateş edilmedi. Neredeyse, hiçbir mermi israfının yapılmadı, İngiliz askerleri çakılı kaldılar, bir santimetre ilerleyemediler, takım komutanlarının üstlerine telsizlerinden verdikleri raporlarda karşılarında kalabalık bir makineli tüfek ! birliğinin bulunduğunu bildirdiler. Dışarıdaki kıyımı gören İngiliz askerleri ise çıkmak istemediler ve bunun üzerine komutanlarının onlara arkalarından ateş ederek zorla savaşmaya gönderdi. Havadan savaşın seyrini takip etmekle görevli bir İngiliz pırpır uçağının pilotu kıyıdan 50 m kadar açığa kadar denizin kıpkırmızı kan ile dolduğunu görmüştü, daha sonra bunun hayatında gördüğü en korkunç şey olduğunu Yahya Çavuş ve arkadaşlarının hepsi orada şehit oldu. Bu çarpışma belki de savaşı kurtardı. Bu bölgeye çıkarma yapıldığını haber alan diğer birliklerin bölgeye yetişmesi için gerekenzaman kanla bölgeye çıkarma yapan 2000 kişilik İngiliz ve Fransız bölüğünün o bölgede bulunan selvi ağaçlarını Türk birliği sandıkları için kaçarak bölgeyi terk ettiler. Bu olayı yıllar sonra kendiraporlarından ve yazılı kaynaklarından çıkarma harekatı boyunca İngilizlerin yılan gibi sinsice davranmaya çalıştılar. Başta Anzac birlikleri olmak üzere diğer tüm sömürge askerlerini hep kendilerine kalkan olarak kullandılar. Ölümün kesin olduğu taarruzlarda öncü siper birlikleri olarak hep bu askerlerin kullandılar. Mel Gibson’ın gençlik yıllarında başrol oynadığı “Gallipoli” adlı sinema filminde bu konuya inceden göndermeler tüm savaş boyunca hata üstüne hata yaptılar. Emir-komuta zincirlerinde sürekli kopukluklar oldu, verilen önemli emirler asla yerine ulaşmadı, kimden geldiği belli olmayan emirlerle önemli stratejik hatalar yapıldı. Mevzi ve can kaybı bu nedenle çok arttı. İngiliz savaş kaynaklarında, askerlerin anılarında ve araştırma eserlerinde bunlara örnek olabilecek yüzlerce olay savaşlarındaki en büyük askeri dehalar, Mustafa Kemal ve Esat Paşadır. Düşmanın her hamlesini doğru tahmin etmişler, yaptıkları kritik hamleler ve aldıkları cesur kararlarla savaşın seyrini değişmişlerdir. Gelişen olaylar neticesinde askerlerinin de yüksek güvenini ve hayranlıklarını kazanmışlardır. Kaynak
Haberler > Hiç Görmediğiniz Fotoğraflarla Çanakkale Savaşı - 1226 - 1158 1. Cepheye mühimmat taşıyan sivil halk ve askerler 2. İngiliz ve Fransızların geri çekilmesini izleyen Türk kurmayları 3. Terkedilen Anzak siperlerinde Türk askerleri 4. 125. Piyade Tümenine bağlı Türk askerleri 5. Anzak Koyu'nda inşa edilen su arıtma tesisi 6. Türk esirler, Anzaklar tarafından ağır işlerde çalıştırılırken.. 7. İngiliz ve Fransız gemilerini yararak boğazı mayınlarla döşeyen Türk gemisi ve mürettebatı 8. Yaralanarak Avustralya'lılar tarafından esir alınmış bir Türk askeri 9. Bir Türk askeri ele geçirilen İngiliz denizaltısının üzerinde poz veriyor 10. Türk donanması denize mayınlarla döşerken görüntülenmiş 11. Alman ve Türk yetkililer gözlem yaparken düşen bir İngiliz uçağını kontrol ediyor. 12. Çanakkale Boğazını savunan Osmanlı sahil güvenlik botları 13. İngiliz bombardımanıyla yerle bir edilen bir sahil bataryası 14. Boğazı koruyan 35cm'lik dev bataryalar 15. Alman askerleri havantoplarıyla beraber poz veriyor 16. Türk ve Alman topçu subayları bir tatbikat esnasında. 17. Gelibolu'ya erzak takviyesi yapan kervanlar 18.
çanakkale savaşında olan ilginç olaylar